Almanya’da üç büyük sayılabilecek eyalette, Baden Württemberg (Güney Almanya), Rheinland Pfalz (Batı Almanya) ve Sachsen Anhalt (Doğu Almanya) seçimleri yapıldı. Seçimler coğrafi olarak üç farklı bölgede yapıldığı için, sonuçları Almanya geneli için bir eğilim olarak algılanabilir.
Seçim sonuçlarından yola çıkarak, ilk bakışta üç gözlemde bulunabiliriz:
1. Seçim yapılan eyaletlerde eyalet başbakanları değişmeyecek. Baden Württemberg eyaletinde Yeşiller partisinden Winfried Kretschmann partisinin aldığı yüzde 30,3 oy oranı ile bir koalisyon hükümeti kurarak eyaletin başbakanı kalabilecek. Yeşiller Partisinden Kretschmann 2011 yılında partisinin eyalet bazında seçilmiş ilk başbakanı olmuştu. Bu seçimde aldığı oy ile ilk defa bir eyalette Yeşiller birinci parti oldu. Her iki olay Yeşiller partisi için tarihi nitelikte sonuçlardır. Yine Rheinland Pfalz eyaletinde Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) Malu Dreyer aldığı yüzde 36,2 oy ile kuracağı koalisyon hükümeti ile başbakanlığa devam edebilecektir. Sachsen Anhalt eyaletinde ise Hıristiyan Demokrat Partisi’nden (CDU) Reiner Haselhoff aldığı yüzde 29,8 oy ile koalisyon hükümetinin başkanlığını sürdürecektir.
2. Şimdiye kadar Almanya’daki seçim sonuçlarına göre istisnalar hariç tutulur ise, genelde iki partinin sayısal çoğunluğu koalisyon kurmaya yetiyordu. Bu seçim sonuçlarına göre, seçim yapılan hiç bir eyalette iki partinin sayısal coğunluğu koalisyon hükümeti kurmaya yetmiyor. Ancak üç partinin bir araya gelmesi ile bir koalisyon kurmak mümkün olabiliyor. Partiler yelpazesindeki bu parçalanmış yapı, bir kısım Avrupa ülkelerinde başlayan parçalanma trendinin Almanya’da da makes bulduğunun göstergesi. Bu trendin muhtemelen bir dahaki seçimde federal düzeyde kurulacak hükümet için de söz konusu olabileceği şimdiden öngörülebilir.
3. Seçimin en önemli sonucu ise daha Şubat 2013 yılında kurulan, aşırı sağcı unsuraları içinde bulunduran AfD’nin (Almanya için Alternatif) çif haneli sonuçlar alması. Rheinland Pfalz eyaletinde yüzde 12.6, Baden Württemberg eyaletinde yüzde 15,3 ve Doğu Almanya’da, Sachsen Anhalt eyaletinde ise yüzde 24,2 alarak, Hıristiyan Demokrat’lardan sonra ikinci parti olarak adeta bir kitle partisi olarak kendini konumlandırdı. Ayrıca üç eyaletin ikisinde kitle partisi olan Sosyal Demokratlar’dan daha fazla oy almaları ise dikkate alınması gereken bir nokta. Yeni kurulan bir partinin aşırı sağ söylemler kullanarak ilk seçimde böyle bir başarı göstermesi, Almanya gibi, ırkçılık konusunda sicili bozuk olan bir ülkede tehlike sinyali olarak algılanabilinir.
Fakat seçim sürecinin Almanya’ya son bir yılda gelen bir milyondan fazla, ağırlıklı olarak müslüman ve erkek göçmenin tartışıldığı bir kampanya çerçevesinde geçtiği dikkate alınırsa, AfD’nin aldığı sonucu nisbeten anlamak mümkün olabilir. Ayrıca yılbaşı gecesi Köln ve Hamburg şehirlerinde bir kısım Alman bayanın mülteciler tarafından tacize uğramaları da muhtemelen AfD’nin değirmenine su taşıyan balka bir etken oldu.
Bu seçim sonucuna göre sorulması gereken temel soru şu:
Aşırı sağ söylemler kullanan ve aşırr sağ unsurları içinde barındıran AfD’nin oy oranını arttırarak kalıcı bir parti olması mümkün mü ? Yoksa Avrupa/Almanya’ya olan mülteci akınının oluşturduğu tedirginliğin estirdiği rüzgardan nemalanan bir tepki partisi mi?
Bu sorulara şu aşamada cevap vermek zor gibi görünüyor. Eldeki veriler kalıcı da olabileceğini, geçici de olabileceğini destekleyecek nitelikte.
Almanya genelinde yapılan araştırmalarda toplumda yüzde 20’lik aşırı sağ’a eğilimli bir kitlenin olduğunu gösteriyor. Dolayısı ile AfD bu kitle ile uzun vadeli bir bağ kurabilir ise kalıcı olabilir.
Diğer yandan seçim akşamı ZDF kanalında yayınlanan bir araştırmaya göre ise AfD’ye oy veren seçmenlerin yüzde 77’si AfD’ye diğer partilere tepki duyduğu için oy verdiğini söylüyor.
Fakat diğer Avrupa ülkelerindeki aşırı sağın yükselişini ve Almanya’nın tarihsel sosyolojisi dikkate alınırsa en azından AfD’nin önümüzdeki bir kaç seçim daha genel sonuçlara etki yapabilecek bir alanda hareket edebileceğini şimdiden öngörebiliriz.